12 Eylül 2011 Pazartesi

Teşekkür

Değerli Dostlarım,

Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinin büyük bir kadirşinaslık örneği olarak düzenledikleri kolokyuma katılarak beni çok onurlandırdınız. O gün, duygulandıran bir sevgi atmosferi yarattınız. Size teşekkürlerimi ifade edecek söz bulamıyorum.

Ben, doğup büyüdüğüm üniversitemden 2000 yılında ayrıldım ve mükemmel bir çalışma ortamı bulduğum İstanbul Kültür Üniversitesi’ne geçtim. On bir yıl sonra, değerli genç meslektaşlarımın beni unutmayarak adıma böylesine anlamlı bir kolokyum düzenlemelerinden sonsuz denebilecek kadar kıvanç duydum.

Üniversite yönetiminin her kademesinde canla başla çalışarak ocağımı yükseltmek için çabaladığımı açık yüreklilikle söylemeliyim. Bu gayretlerimde, müstesna özelliklere ve yeteneklere sahip; tertemiz dostlukları kalbimi daima ısıtan Prof.Dr.Neşet KADIRGAN, Prof.Mehmet Emin YURCİ, Prof.Dr.Behiç ÇAĞAL, Prof.Dr.Süheyla UZMAN, Prof.Dr.Zekiye ÇINAR ve Y.Doç.Dr.Atilla SALT her zaman yanımda oldular. İyilik tohumlarını beraber attık. Bunca yıl sonra bunların yeşermeye başladığını o günkü toplantı açıkça gösteriyor. Altını çizerek söylemek istediğim, düzenleyenleri de yücelten güzel toplantının, sadece benim için değil, bu değerli arkadaşlarım için de yapıldığıdır.

Kolokyuma ilişkin dokümanları ekte sunuyorum.  O gün sizlere teker teker teşekkür etmek istedim ama başaramadım. Bu vesileyle toplantıyı düzenleyen Bölüm Başkanı Prof.Dr.Halil ERKAYA ile Doç.Dr.Engin GÜLAL, Y.Doç.Dr.Gürsel HOŞBAŞ başta olmak üzere emeği geçen genç öğretim elemanlarına ve öğrencilere, desteğini esirgemeyen YTÜ Rektörü Prof.Dr.İsmail  YÜKSEK‘e; konuşmaları ve övgüleriyle toplantıyı onurlandıran İTÜ Rektörü Prof.Dr.Muhammet ŞAHİN, Eti Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Reha ALKAN, İTÜ Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Mustafa YANALAK, İKÜ Rektörü Prof.Dr.Dursun KOÇER ve İKÜ Vakfı Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı Y.Müh.Fahamettin AKINGÜÇ’e; değerli  bilimsel sunumları için Prof.Dr.Kamil EREN, Doç.Dr.Engin GÜLAL, Y.Doç.Dr.Gürsel GÜZEL ve Y.Doç.Dr.Gürsel HOŞBAŞ’a; anılarını bizlerle paylaşan Prof.Dr.Neşet KADIRGAN ve Prof.Dr.Cankut ÖRMECİ'ye; katılımlarıyla beni onurlandıran ve sevindiren; çocukluğuma, gençliğime ve çalışma hayatıma ilişkin anıları çağrıştırarak duygulandıran; sözleriyle ve gözleriyle ifade ettikleri sevgiye layık olmaya çalıştığım dostlarıma ve akrabalarıma, minnettarlığımı ifadede güçsüz kalan şükran, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 25/5/2011

Turgut UZEL

Prof.Dr.Neşet KADIRGAN ' ın Kolokyumda Yaptığı Konuşma

Ben burada anılarımı anlatmayacağım, kendimi anlatacağım. Daha doğru bir deyişle Turgut Bey ile tanışmış olmanın, birlikte çalışmanın, onun dostu olmanın bana öğrettiklerini, kazandırdıklarını anlatacağım. Kaybettirdiklerimi anlatamıyorum.....çünkü düşündüm düşündüm........”Turgut Bey ile çalışmak bana şunu kaybettirdi, bana şu konuda zarar verdi” diyebileceğim hiçbir şey yok.

Turgut Bey ile tanışmaktan, çalışmaktan ilk kazancım, “dostlarım”. Bütün dostlarımı bu çalışmalar sırasında kazandım demiyorum  ama dostlarımın  önemli bir bölümünü Turgut Bey’in yanındaki düzgün insanların içinde olmasaydım, kazanamazdım.
Gelelim öğrendiklerime......Turgut Bey bana hiç ama hiç bir zaman şunu şöyle yap demedi; Öğrendiklerim onun izleyerek öğrendiklerimdir. Peki neler öğrendim:

*Bir yöneticinin birlikte çalışacağı insanları sözünü dinleyeceklerden değil, gereğinde ona hayır diyebilecek, onunla tartışabilecek, ona karşı çıkabilecek insanlardan oluşmasının yararını öğrendim. Diğer bir deyişle bir yöneticinin bilerek ve isteyerek kendi yönetim gücünü kısıtlaması gerektiğini öğrendim. Lütfen Turgut Beyin dekanlığı ve rektörlüğü sırasında çevresinde bulunan kişileri göz önüne getirin. Hepsi ama hepsi, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür “ kişilerdir.

*Turgut Bey ile çalışırken içinde değişik görüşten, eğilimlerden ya da gruplardan insanların bulunduğu kurulların ve kurumların, daha zor çalışılsa da, bazen her dediğiniz geçirilemese de daha doğru kararların alınmasını sağladığını öğrendim.
Burada örneklemek de isterim: 41 yaşında, deneyimsiz bir genç profesör olarak Rektör Yardımcısı oldum ve bana Döner Sermaye ve Araştırma Fonu “Ita Amirliği” görevi verildi. Döner Sermaye’nin Tahakkuk Amiri Prof.Dr.Ferruh Ertürk, Araştırma Fonu’nun ise Prof.Dr.Zekiye Çınar. Burada “birbirinin sözünü, hele hele benim sözümü dinleyecek” kimse yok. Peki sonuç...... 4 yıl birlikte çalıştık. Arkamızdan tek bir Sayıştay soruşturması gelmedi .
Tek bir Araştırma Fonu toplantısı ile ilgili olarak bana şu ya da bu yönde bir ima gelmedi.  Üniversite Genel Sekreteri yapmaya uğraştığı , ama razı edemediği saygıdeğer hocamızı, büyük çoğunluğu Turgut Bey’e oy vermeyen ve vermeyecek olan o dönemdeki bölüm başkanlarını ya da Araştırma Fonu Yönetim Kurulunu düşünüyorum.... .Turgut Bey’in bu olgunluğu YTÜ ye gerçek anlamda bir bir kurumsallaşma sağlamıştır; çok da iyi olmuştur.

*İşin doğru kişiye verilmesi gereğini öğrendim. Yapılması gerekli bir iş vardır ve bu konuda beni o işi o biçimde yapmak düşüncesinde değilimdir. Elbette ki zorlansam, israr edilse, canım sıkıla sıkıla yaparım. Yaparım da, ciddi mutsuz olurum. Turgut Bey böyle bir işi asla bana vermedi; O iş için daha uygun olan, böyle yapılmasını uygun bulan arkadaşlarıma verdi. Öğrendim ki iyi bir yönetici baskı yapmaz, işi uygun olanına ve gönüllüsüne verir.

*Insanların hata yapmasına olanak verilip, sonra da cezalandırılması yerine......hata yapmalarının önlenmesinin daha doğru olduğunu öğrendim. Bilirsiniz otomatik kontrolün, proses kontrolün 2 temel biçimi vardır. Geri beslemeli kontrolde, yapılan hata farkedilir ve düzeltilir. Ön beslemeli kontrolde hataya neden olacak paremetreler farkedilir ve hata olmadan önlenmeye çalışılır. Yönetimde ön beslemeli kontrol uygulanması gereğini “bu

konudaki” hocamdan öğrendim. Ve bu prensibin insanın yalnız dostlarına değil, sevmeyenlerine, kızdıklarına karşı da kullanılması gerektiğini, onun izleyerek, farkettim.

*İnsanların özlük haklarıyla, sicilleriyle oynanmaması gereğini örnek olarak gördüm. Öyle bir rektörlük dönemi ki, öğretim üyelerine de, çalışanlara da, öğrencilere de disiplin cezalarının neredeyse hiç uygulanmadığı bir dönem. Çoğu Üniversitemiz için de çok istisnai bir durum. Ve de Turgut Bey eline imkan geçmesine rağmen, hata yapmalarına rağmen kendisine karşı olanlara karşı cezai bir uygulama yapmadı; kimsenin ilerlemesine, terfi etmesine engel olmadı.

*Yöneticilikte bir ekip kurulsa bile bu ekibin birbirini tanıması, birbirinin isteklerini söylemeden anlaması yani empati yapabilir olması zaman alıyor. Ben Turgut Bey’in yanında ufak tartışmalar ya da anlaşmazlıklarla ekibini değiştirmemek gereğini öğrendim. Kesintisiz 2 yıl Dekan yardımcılığı, 4 yıl Rektör yardımcılığı yaptım, arkadaşlarım da öyle.

*Turgut Bey’in 1 – 2 sözünü hiç unutmadım:
Bölüm başkanı gelmiş araştırma görevlisini şikayet ediyor. Sanırım bölüm başkanı haklı, araştırma görevlisi kusurlu. Turgut Bey’in tepkisi şu oluyor : “ başka bölüme yollayalım, daha iyi olur; yoksa, koskoca bölüm başkanı bir asistanla uğraşıyor” derler. Ben yaşamımda aslarına kötülük yapmaya çalışan o kadar yönetici gördüm ki...... Benim altımda birine ya da bir öğrenciye kızdığımda bu söz beni hep frenledi. O an olmasa bile ertesi gün, “aman Neşet” dedim. “koskoca bölüm başkanı ya da koskoca profesör bir asistanla, bir öğrenciyle uğraşıyor” derler.

*Bir başka değerlendirmesi: “1. sınıf yöneticiler, 1. sınıf insanlarla, 2. sınıf yöneticiler 4. sınıf insanlarla çalışır.” Ben 1. sınıf  kişilerle 4. sınıf kişilerin farkını Turgut Beyi gözlemleyerek öğrendim: 1. sınıf kişiler fikri ve vicdanı hür kişilerdir, onlarla çalışmak zordur ama bu zorluğa değer. 4. sınıf kişilerle kolay çalışılır, söz dinlerler ama akılsız dost gibidirler.

*İnsanlara örneğin bazı öğrencilere yardım gereği hep olur.  Bu konuda çaba gösteren çok sayıda hanım hocamız vardı, hepsi de çok iyi niyetliydiler. Ama Turgut Bey uyarırdı hep; Çocukken Karaman’da aldığı mükemmel Anadolu terbiyesinin öz deyişleriyle uyarırdı, “aman dikkat edin: sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” , “verilen yardım vereni mağrur verileni mahçup etmeyecek”. Unutmak elde mi?.... bu bilge sözleri.

*Zarif bir yöneticinin oturup kalkmasını Turgut Beyi gözlemleyerek öğrendim: Odasına bir ziyaretçi geldiğinde, misafiriyle makam masasının arkasında konuşmaz, masanın önünde iki iskemle vardır. Kendisi onlardan birine oturur, ziyaretçisini karşısına alır ve konuşur.

Öğrettiği yöneticilik konusunda aklıma gelenler şimdilik bu kadar. Aslında çok daha fazla da vardır da........bunlar şimdi anımsadıklarım.


Elbette insan ilişkileri konusunda da öğrendiğim çok şey var:

*Güvenilir olmak, dostu olan insanların zarar görmemesine özen göstermek, dost ile kavga etse bile ona asla kötü bir şey yapmamak. Arkadaşlar, düşünsenize Turgut Bey benimle 6 yıl çalıştı. Ben ki o zaman sivri, keskin, iddialı bir genç öğretim üyesi idim. Onunla ve çevremdeki şimdi dostum olan değerli iş arkadaşlarımla kavga ettim, küstüm, misilleme yaptım, epeyce de muhalefette bulundum. Ve yine de o ekibin içinde tutuldum. “Sen benim oğlum gibisin, onun yaptıklarının aynısını yapıyorsun” derdi. Sanırım o sıra söz ettiği oğlu Bedi idi. Ama düşünün arkadaşlar o sıra Bedi 20 ben 40 – 45 yaşındayım J. Ve bana hep tahammül etti. Anladım ki dostlar ilk hatada harcanmaz, ilk kızgınlıkla dostluklar heba edilmez.

*Sırdaşlığın ne olduğunu ve ne kadar önemli bir şey olduğunu öğrendim . Turgut Bey’e verdiğim hiç bir sır, anlattığım hiç bir konu bana olumsuz olarak dönmedi, kimseye de anlatılmadı. Başkaları da Turgut Bey’e özel durumlarını anlatmıştır. Anlatanlar arasında Turgut Bey’e zarar verenler de vardır. Bu gibi şeyleri biz hiç konuşmadık, ben hiç bilmedim. Ve bilmememin nedeni asla bana duyulan güvensizlik değildi. Başkalarının güvenine ( bu başkaları dostları olmasa bile ) layık olma terbiyesiydi. Bence Karaman’da alınmış mükemmel aile terbiyesinin verdiği bir gelenekti, bir alışkanlıktı, bir adetti.

*Dış görünüşle ilgili de çok şey farkettim, şık giyinmeyi gördüm, ya da genellikle ilgilenmediğim bu konuda sevdiğim için Turgut Beye dikkat ettim. Örneğin bej ile lacivertin bu kadar yakıştığını onda farlettim.

*Son söz olarak şunu diyeyim, Turgut Bey benim hocam değildi, ben ona hiç hocam  demedim. Ama onu izleyerek çok şey öğrendim. Kendisini özet olarak 3 sıfatla tanımlamak istersem:

“Yöneticilikte  dengeli,
İnsan ilişkilerinde güvenilir,
Görünüşte şık”

diye tanımlarım.

*Ben Turgut bey’i çok sevdim, anlattığım gibi, ilk iki konuda kendime daima örnek aldım.  Şıklık konusunda ise, çok sallapatiyim,  ne yapsam boşuna… olmuyor J
Beni sabırla dinlediğiniz için sağolun, varolun. Sayın Bölüm Başkanı’na da bu duygularımı iletme fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum

Prof. Dr. Turgut UZEL 70. Yıl Kolokyumu Davetiye